Annemin Öyküleri - Mukabele


MUKABELE





Kale Kapısı’nın, kemerin hemen yanında, iki katlı bir evin ikinci katındayız. Vakit gündüz. Pencerelerden giren parlak gün ışığı, odanın dört bir yanını çeviren sedirlere bağdaş kurup yerleşmiş bir oda dolusu yaşlı, orta yaşlı kadını ve ortalıkta dolanıp onlara şurup ikram eden genç kadınlarla kızları aydınlatıyor. Yaşlı kadınların başörtüleri daha çok renkli yemeniler gibi. Ama kenarları oyalı. Genç kadınların başörtüleri ise vual ya da jorjet. Kenarları yine oyalı, ayrıca üstünde işlemeler var.



Benim de başımı örttüler. Pembeye çalan beyaz ya da uçuk pembe, dikdörtgen bir örtüyle. İşlemesi yok, oyası da basit bir şey ama olsun; uzun sarı saçlarımı yarı açıkta bırakarak omuzlarımdan sarkıyor ve mutfakta kurabiyelerle uğraşan genç kızlar örtünün yuvarlak yüzüme ne kadar yakıştığını söyleyip gülüşüyor.



Şimdi, sedirlerdeki yaşlı kadınların bir dikişte boşalttıkları bardakları toplayıp mutfağa götürüyoruz. Başörtümün kaymaması için dikkatli adımlarla yürürken birden kadınların yüzlerinin ciddileştiğini ve ortalığın sessizleştiğini fark ediyorum. İki elimde birer bardakla mutfağa dalarken, arkamda içlerinden birinin “Hadi Hafız, başla artık!” diye bağırdığını duyuyor ve elimdeki bardakları çabucak bırakıp odaya dönüyorum.



Hafız, pembe beyaz oval yüzlü genç bir kadın. Odanın caddeye bakan cephesinde, tam ortada oturmuş. Onun da başörtüsü jorjet, oyalı ve beyaz. Tıpkı benimki gibi iki omuzuna sarkıyor ve arkadan vuran güneş, ince kumaşın altından saçlarının siyahını belli ediyor. Önündeki alçak sehpanın üstünde kırmızı sıvıyla yarı dolu şurup bardağı hâlâ duruyor. Ama o, bardağına bakmıyor. Gözlerini biraz yummuş, kendini törene hazırlıyor. Kirpikleri siyah, uzun ve kıvrık.



Ev gitgide sessizleşiyor. Mutfaktaki genç kızlar bardak çanak gürültülerine son verip oda kapısının önüne, hafızın tam karşısına yığılıyorlar. Ablamın elinin kayan böşürtümü düzelttiğini, sonra da omzuma yerleştiğini hissediyorum. O anda tiz, çok güzel bir kadın sesi odayı dolduruyor. Hafızın yanakları gitgide pembeleşiyor ve sesini yükseltip alçalttıkça boynundaki mor damar bir şişip bir iniyor. Yaşlı kadınlar kederli yüzlerle önlerine bakıyorlar. Kimisi oturduğu yerde hafifçe sallanıyor. Arada çatallı bir “Amin!” sesi duyuluyor. Sonunda hafızın müziği konuşmaya dönüşünce herkes iki elini açıp dudaklarını kıpırdatmaya başlıyor. Duasını bitiren, ellerini yüzüne sıvazlayıp bir kez daha “Amin” diyor ve yerinde hafifçe kıpırdıyor. Bir süre “Allah kabul etsin!”, “Ağzına sağlık Hafız!” sözleri söyleniyor. Sonra herkes rahatlıyor ve genç kızlar ikinci servis için mutfağa dönerken, Hafız, önündeki yarı dolu bardağa uzanıp içindeki kırmızı sıvıyı iri yudumlarla içip bitiriyor.

Saadet Arıkan Özkal

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kadın Gözüyle Okuyunca - Can Yücel (3)

Kadın Gözüyle Okuyunca - Can Yücel (4)

Kadın Gözüyle Okuyunca - Atilla İlhan (1)