Kadın Gözüyle Okuyunca - Can Yücel (3)


SİKERİMİN KERİMESİ

Saadet Arıkan Özkal (Can Yücel yazısı devamı)



... / Sabah gezisine mi çıktım / Göbeğinin altında o vücudun / Bir koru var ki

Çini mürekkebi üstüne rika serpilmiş / Gezdikçe dolaşıyor / Dolaştıkça okuyorum huşu ile

O mübarek metni (5-72)



Önce —kelime oyununu bir yana bırakıp— şiirin adını Türkçeleştirelim: Sikerimin Kızı. Küfür gibi geliyor kulağa. Şimdi şiiri okuyalım: kadın vücuduna övgü, arzu ve cinsel aşk. Adla içerik pek bağdaşmıyor gibi. Kadın gözüyle böyle. Ya erkek gözüyle?

Erkek gözüyle cinsel aşk ya da sevişmenin ne olduğu Can Yücel’in şiirinde çok açık dile geliyor; sevişmek, kadınla erkeğin karşılıklı haz edimi değil, erkeğin tek taraflı eylemi. Kadın ortada yok, erkeğin kadın cinsel organına yaptığı bir şey var:



...

Bu yapraklar içindeki yarak / Bu hayvan bu animal

O da bir gün yaprak olacak

Amabam

Amabas

Amabat

Amabamus

Amabatis

Amabant

Latincede sevişmenin çekimi / İsimler gittikten sonra

Sade bir eylem kalacak / Eylim eylim (Anamal, 6-43)



Şiire adını veren anamal erkeğe ait, belli. Peki ne bu anamal? Hayvan diye nitelenen erkeklik organı mı, kadının bedeni mi, yoksa ikisi de mi? Ne olursa olsun ortada bir mal-mülk ilişkisinin gezindiği kesin. Nitekim Can Yücel, bu gerçeği apaçık ortaya koyuyor:



Bizde sermaye denirdi eskiden fahişeye

Buna göre sermayedar da...

E, siz çözün artık bu ayıplık bilmeceyi! (Yaraştıra Yaraştıra Yakıştırma, 4-59)



Kadın sermaye, erkek sermayedar olunca erkek ve kadının belirleyici kimlikleri de şöyle ortaya çıkıyor: zapteden erkek, zaptedilen kadın:



Öksüz yaprakları / yeşilleriyle / Hep İlke’den söz etsek de

Bir bozukluk var bu işte / Güneşi zaptedeceğiz değil

Biraz kadınca olalım / Güneş zaptetsin bizi azıcık da. (Gezi Notları X, 12-18)



Aynı imge başka bir şiirde bir kez daha yineleniyor:



Güneşi fethedeceğine / Güneşe teslim ol!

Bak, o iki çocuk da öyle yapmış! (Güneş Kursu, 1-71)



Bu iki şiirde eleştirilen kuşkusuz yalnız Nazım Hikmet değil, genel olarak erkeğin zaptedici tavrı. Dahası, “biraz” da olsa “kadınca olalım” bile deniyor. Hoş bir temenni.







AYNANIN KARŞISINDA



Bunca çeşit dudaktan sonra,

Başka bir dudak daha oldun,

Aferin bana kadın! (9-52)



1. Bir erkeğin yaşadığı cinsel (ayrıca belki ruhsal da) doyum. 2. Erkeğin değişiklik arayışı. 3. Partnerinin sürekli başka bir kadın kılığına girmekte gösterdiği başarı. 4. Bu başarının erkeğin hanesine yazılması.



Vahi Öz’ün babayı, Öztürk Serengil’in oğulu ve Ahmet Tarık Tekçe’nin yardımcıyı oynadığı eski bir Türk filmindeki espriyle çok benzeşiyor. İşleri başaran aslında Ahmet Tarık Tekçe’dir. Öztürk Serengil (filmdeki adı Ahmet) olsa olsa ona biraz yardımcı olmuş ya da yanında bulunmuştur. Ama baba Vahi Öz, her defasında, “Efferim oğlum Ehmet!” diye parsayı kendi oğluna verir. Sonra Ahmet Tarık Tekçe’ye döner, “Seğe de prevo!” der. Can Yücel bu şiirde “kadın”a bravo bile demiyor, aferini de bravoyu da kendisi kapıyor. Ama böylelikle de bize erkeğin bir yüzünü anlatmış oluyor: Benmerkezcilik.

Şair, buna benzer bir yüzü, Datçadan Gara Kalemler’de Gulak’ın ağzından sergiliyor:



Horoz ötecek / İnek böğürecek / Eşek anıracak

Gız onyedisinde olacak / Gayrola da gıcır da gıcır

Gıcırdaacak (Gulak, 1-119)



Karyolaya gayrola demesi dışında Gulak ne biçim bir erkek hiç belli değil. Belki hoş biridir belki de dünyanın en çirkin, en itici adamı. Ama sonuçta, erkeklerin genellikle yaptığı gibi, cinsel etkinlikte kendisini merkez olarak görüyor ve onyedilik kız düşü kuruyor. Hiç düşünmüyor, bakalım onyedi yaşında kızlar beni ister mi diye.

Bir başka şiirde Can Yücel, bu kez bir kızın karyolaya atılışını dile getiriyor. Yine Datçadan Gara Kalemler’de Saksafoncu uçuk Tülbent’in öyküsünde:



Bir musikidir başladı, / Sustuk dinliyoruz...

Derken Tülbent’in yüzü ekşidi / Çenesi sarktı,

Bu baterist var ya işte, dedi, / Bir parti vermiştim evde /

O partide, benim evimde galiba / Benim yatak odamda galiba /

Benim yatağımda galiba / Benim kızı becerdi galiba /

Neyse neyse... / Deyip kalktı ayağa / Heyheyleri tutmuştu galiba,

İskeleye turlamaya gitti... (1-121)



Özetle, bir erkek bir kızı “beceriyor”, bu eylem öteki erkeği “sinirlendiriyor”. Öyle ya, bir kızın ne zaman hangi erkek tarafından “becerileceğine” genellikle bir başka erkek, baba karar vermiyor mu? Şiirde bir tecavüzden ya da kandırmadan söz edilmediğine göre herhalde Tülbent’in kızı da o bateristi istemiştir; ama kızın isteklerinden söz eden yok. Öte yandan babanın istemediği kesin; bir de bateristin istediği kesin ki kızı becermiş. Gene ön planda olan erkeklerin istekleri. Yalnız bunlar, bu şiirde olduğu gibi, bazen çatışabiliyor.

Gerçi Can Yücel zaman zaman kadınların cinsel isteklerinden de söz ediyor. Örneğin, Hıdrellez adlı şiirinde, “erkeklerin lodoslarına karşı” “hem giyinmiş hem soyunmuş” kızları anlatırken şöyle diyor:





Ve lodos vurdukça / o eteklerini kaldıran lodos / ...

Deniz tanrısı gelecek de o güzelim kızları / öpüp okşayacakmış...

Başka ve o yaşta / Niye beklesinler ki / Kayaların başında

O dallı giysileriyle / Kimi bekler ki onlar / Poseydon’dan başka

Bu kayalarda durmuş / Bu kızlar ne bekler ki

Bir aşk için boğulmaktan başka... (1-15)



Ama belli ki, kadınların istekleri erkeğin uzaktan bakıp yakıştırdığı, yorumladığı istekler. Hatta belki de erkek, kendi isteklerini kadınların isteği diye sunuyor:



— Erkekler giyinmek için giyinir / Kadınlar da soyunmak için —

Öyleyse kadınların arzuları üzre / Ben bütün kadınları anadan doğma

görüyorum  (Erotizma, 5-62)

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kadın Gözüyle Okuyunca - Can Yücel (4)

Kadın Gözüyle Okuyunca - Atilla İlhan (1)