Kadın Gözüyle Okuyunca - Can Yücel (4)
KADININ COĞRAFYASI
Saadet Arıkan Özkal (Can Yücel yazısı son bölüm)
Belleyemedim bedeninizi / Ümit Burnu olsa dönerdim
Keşfederdim Virginia olsa / Macellan da ben gibi bir can
Olmadı ama ölmedi hırsım / Binezorlarınızı donlarınızı çıkardım
Sökemedim bitürlü tarihinizi / Asıl asıl coğrafyanızı
Hâlâ hâlâ meçhul bir kıt’a / Kırk yıllık kadınımın bacakları arasından
Avuçladığım o Atlanta (12-65)
Can Yücel’in şiirinde
kadınların istekleri gibi bedenlerinin de erkeğin dışında varolduğu ve
dolayısıyla erkeklere bir tür bilmece gibi göründüğü açık: keşfedilmek istenen,
ama bir türlü keşfedilememiş gizemli kıta Atlantis. Belki böyle gizemli olduğu
için de erkeğin ona olan ilgisi, hırsı bir türlü bitmiyor. Ne kadar bellese
belleyemiyor kadın bedenini. Kuşkusuz bu şiirde de asıl anlatılan erkeğin
istekleri. Ayrıca Virginia ile “vajina”, “Atlanta” ile argodaki “atlamak”
deyişi arasında bir ilgi de kurulabilir belki. Kesin olan, Can Yücel’in kadın
cinsel organına da değişik adlarla şiirinde yer verdiği. Hatta “Bir Koku, Bir
Kuku” (3- 91) diye şiir bile yazmış üstüne. Ama ne öfke boşaltmak ne tehdit
için, yalnızca aşk nesnesi olarak:
Kadınlar vücutlarını ne kadar seviyor yarabbi!
Hem çıplak, hem de örtüyorlar elleriyle / Heryerlerini, / Cilve!
Ben de deli gibi seviyorum kadınların vücutlarını,
Kokularını kokluyorum / Kukularını yokluyorum / Cennet! (Macella’nın
Macerası, 3-195)
Bu şiirde kadın davranışlarının
erkek gözüne nasıl göründüğü konusunda ilginç bir saptama daha var. Gerçekten
de biz kadınlar, ya da kimimiz, örneğin hem mini etek giyeriz hem de ikide bir
eteğimizi aşağı çekiştiririz. Yani hem çıplağızdır hem de ellerimizle örteriz
çıplaklığımızı. Beynimizin derinliklerinden bir ses, “Ört!” der çünkü o sırada,
“Kendini gösterme!” Oysa şiirdeki erkek, bizim iç baskıyla yaptığımız
hareketleri “cilve” diye yorumluyor, bunları kendisi yani erkekler için
yaptığımızı sanıyor.
Can Yücel’in şiirinde kadının
ve kadın cinsel organının erkek açısından en açık seçik yanı, hiç kuşkusuz,
doğurganlığı:
Sikerine bir dolunay denizamlarından doğma (Lunaçarski’ye, 1-134)
Yalnız bu doğurganlığın
erkeklerin çıkarına ya da mücadelesine hizmet ettiği de kesin. Kadın organı, ya
bu dizedeki gibi birilerini “sikecek” güçlü varlıklar doğuruyor, ya da düşmanı
çatlatacak “güneş”ler:
Anamın amına karlar yağdı
Sonra öyle bir güneş doğdu ki güneş (Doğuş, 3-101)
HAL-İ KEYFİYET
Metropolislerimizde kadınların haylisi
Aynayla yatar kalkar
Erkeklerin epiysi de
Aynasız ve de aynasızların zorundan
Zarzor yaşar (2-136)
Bu şiirle biyolojiden uzaklaşıp
toplumsala geliyor ve Can Yücel’in “toplumsal erkek ve kadın”ını gözlemeye
başlıyoruz. İlk gözlediğimiz de, “ayna” imgesiyle biraz da Orhan Veli’yi
hatırlatan bir kadın eleştirisi oluyor. Toplumcu bir şair, devlet baskısının
sürüp gitmesi sorununu kadın-erkek kesitinden açıklıyor ve faturayı kadına
çıkarıyor. Şimdi soralım: “Kadınların haylisi”: yüzde kaçı? “Erkeklerin
epiysi”: yirmi var mı? Hadi otuz olsun, kırk olsun; geri kalan yüzde altmış
nerede? Bu adamlar ne yapıyor?
Onların ne yaptıklarını
bilmiyoruz ama şairin toplumsal kadından nasıl bir davranış beklediğini
biliyoruz: fiziksel eksikliklerine karşın kadınların da “erkek” olabilecekleri,
olabildikleri, olmaları gerektiği:
... Hani Gayrat Tepe’den
Verilip verilip de,
Dala bedenlerimize elektrik,
Tam bedenlerimize elektrik,
Tam tükendiğini sandığımız yerde direncin,
En çelimsiz kızımızda bile baş veren
O silkiniş var ya,
O türkü, o öfke, o erkeklik
Kıvılcımlarla üreyip güçlenecek,
Güçlenecek, /güççlenecek, /güçççlenecek,
(Politikayla Poetika,
Poetikayla Politika IV, 2-56)
Kısacası Can Yücel, dilimize
yerleşmiş anlamıyla “erkeklik” sözünü kullanıyor, bu “erkeklik”i, öfke dahil
erkek değerlerini benimsediğini dile getiriyor ve erkekliğe atfedilmiş “GÜÇ”ü
kadınların da bir biçimde göstermesini, ya da başka türlü söylersek, kadınların
da erkek davranışlarını benimsemelerini istiyor.
FEMİNİZMA
Karşı tepede asmış Kadınlar bayraklarını / Yamalı, ama akpak
Arap subunu kokan çarşafları, / Basma entarileri, fanilâ göynekleri,
kısacık donları
Dağ-başını-duman-almış okuyor / Rüzgârda...
Çocuk bezleri ki / Ikına sıkına üç yılda karalanan / Feminist romanları
değil,
Üç saatte bir arlanıp boklanan / Boklanıp arlanan
Nâmelerdir yollanacak onlar ilerde / Kışlalara, mapuslara
Hepsi okunuyor burdan oğullarına (9-15)
1. Eli kalem tutan, aydın, feminist kadınlar
küçümseniyor. Bir anlamda, kadınlık sorunlarını işleyen gelmiş geçmiş gelecek
tüm kadın yazarların “doğalarından gelen” beceriksizliği vurgulanıyor da
denebilir.
2. Tipik
“popülist solcu erkek” bakış açısıyla, kadınlık durumundan şikâyet etme hakkı
yalnızca gün boyu çocuk bezi ve diğer çamaşırları yıkamakla görevli yoksul
kadınlara veriliyor. Şair onlarla gönüldaşlığını dile getiriyor.
3. Aslında
onlara bile kadınlık durumundan şikâyet etme hakkı verildiği söylenemez.
Tersine, yaptıkları işin ne kadar onurlu bir iş olduğu, hatta asıl “roman”ı
onların yazdığı ima ediliyor: sıkıyönetim kışlalarına, mapuslara gönderilen
mektuplar; üç saatte bir boklanıp arlanan, arlanıp boklanan çocuk bezleri. Söylenen
kısaca şu: Kadın, sen “ulvi” görevine, çamaşırcılığa devam et!
4. Üstelik arlanan çocuk bezlerinin tümü “erkek
çocuklar”a ait. Acaba şair bu emekçi mahallesinde kadınlar kız çocuk doğurmaz
demeye mi getiriyor, yoksa kız bebek bezlerinin —tıpkı mapuslardaki kadınlar
gibi— esamisinin okunmadığını mı ima ediyor?
5. Sonuç olarak, Can Yücel bu şiiri yazmakla
açıkça şunu söylüyor: “Bu ülkede
feminizm yapılacaksa onu da biz yaparız.”
Peki siz
kimsiniz? Biz sosyalist erkekleriz!
SONSÖZ
Can Yücel’in Sonsöz başlıklı bir şiiri yok. Bu
durumda biz sonsöz olarak, “Erkeği, erkek bakış açısını bu kadar açıklıkla
sergilediğin için teşekkürler Can Yücel, toprağın bol olsun!” diyelim ve son sözü yine şaire verelim:
Ölürsem neye gam yerim ki en çok?
Bidaha küfredemeyeceğime (Seslerin Sessizliği, 10-113)
Hepinize keyifli okumalar!
Yazılarınızı ilgiyle okudum, sizinle tüm düşüncelerinizi paylaşmıyorum. şöyle ki; Can Yücel, Nazım Hikmet hatta Çetin Altan ve bir çok diğer kişi ERKEK olarak doğmuş olup doğadaki yaşamlarını diğer tüm canlılar gibi cinselliklerini tam olarak yaşamak istemekte ve yalnızca insana özgü olduğunu sandığım (kediler?)süsleme, fantezi , söz ve müzik ile bunu karşılığını karşı cinsten istemektedir.
YanıtlaSilFakat Ibrahimi dinlerin ve bunlardan oluşan töreler yüzünden kadın DİŞİLİĞİNİ etkinleştirememekte ve her iki cins de tatminsiz ve kırgın kalmaktadır.
Batı’da hızla dinlerden kurtuldukça cinsler eğilimleri ne olursa olsun cinsel özgürlüklerine kavuşmakta, kavuşacak , ve daha mutlu , tatminli bir yaşama kavuşacaklardır.
İşte o zaman kadınlar da isteklerini, fantezilerini yaşayacaklardır.
Dişiliğin gelişmesi ve doğadaki gerçek yerini bulması her iki cinsi mutlu edecektir.
DÜNYADAN BAŞKA CENNET YOKTUR.
Yaşasın insanlığın dinlerden, tabulardan , törelerden ve baskılardan kurtuluşu ve sokak kedileri gibi hür yaşamaları