Annemin Öyküleri - Regresyon
REGRESYON
Bir mısır bahçendeyim. Ya da bir fasulyeliğinde.
Aralarına gizlenip bitkilerinle bütünleşmişim; onlar gibi güneşini kolluyorum,
onlar gibi yağmurunda yıkanıp boy atıyorum. Bir de incir ağacım var, sütünü
elimdeki siğillere sürüyorum.
Eski
bir taş binanı, bir Rum evini bana vermişsin; penceresinin içine oturup sokağı
ve karşıki evin bahçesinden taşan kırmızı nar ağaçlarını seyrediyorum. İçimden
birkaç narçiçeğini koparmak, parçalayıp içlerine bakmak geliyor. Annem dışarı
çıkmama izin vermeyeceği için, elimdeki keçiboynuzunu kemirmekle yetiniyorum.
Neyse
ki dedem yanımda. Her zamanki gibi elimden tutup beni sahile götürüyor. Balık
dolu kocaman kayıkların orada gene sıra sıra dizili. Dedem hepsini tek tek
dolaşıyor, balıkları eliyle yokluyor, sonunda birkaçını beğenip alıyor. Eve
döndüğümüzde, hamsileri önceden hazırladığı ağaç dalından şişlere geçirip
ızgara yapıyor, ya da annem zarganayı pişiriyor. Barbunlar kızarırken dedem
kefali kalın a’yla söyleyerek, “Bugün kef-al yoktu” diyor. Annem ona ters ters
bakıyor.
Gece
Boztepeni seyrediyoruz. Radar, üs kurulmuşunu değil, eskisini; hani bıldırcın
zamanı lüks lambalarıyla ışıl ışıl olan Boztepeni. Ertesi gün dedem eve kafes
içinde tombul bıldırcınlar getiriyor. Bıldırcınları pişiriyor. Yiyoruz. Ya da
belki ben yemiyorum, bıldırcınımın ışıltılı gözlerini seyrediyorum.
Sonra
ablam ve arkadaşlarıyla Ganita’na gidiyoruz, tahta sandalyelere oturup çay
içiyoruz. Onlar gülüşüp konuşuyor, arada bir bana takılıyorlar; sonra
susuyorlar; o zaman arkamızı kayaya verip, yavaş yavaş yaz denizine inen
kırmızı, kocaman, yusyuvarlak güneşini seyrediyoruz. Bu arada ben sıkılıp
yerden bir ot koparıyorum, otu parmaklarımın arasında ovalıyor, sonra yere
atıyor, sandalyemde biraz kaykılıp parmağımdaki yeşil lekeyi koklayarak günün
son ışıklarına bakıyorum.
Uzunsokağına
dönüyoruz. Annemle bir baştan bir başa öylesine yürüyoruz. Dondurmacında metal
kadehlerde dondurma yiyoruz. Dondurma hafifçe eriyince sütünün tadını alıyorum.
Üstüne annem bana ille de su içiriyor. Ardından çömlekte yoğurdunu alıyoruz,
sonra kolonyacına giriyoruz: ben kavanozlardaki sıvıların pastel renklerini
seyredip kokularını içime çekerken, annem çantasından boş şişeler çıkarıp
doldurtuyor: bir limon, bir de şebboy.
Saadet Arıkan Özkal
21.04.2000
Yorumlar
Yorum Gönder