Ölüm Korkusu
ÖLÜM KORKUSU
Dün sevinçli bir gündü.
Şirkete giderken bir sürü kırmızı karanfil aldım, önce kitabevine, senin
duvardaki büyük fotoğrafına uğradım, en çok karanfili sana bıraktım; sonra
yukarıya çıktım, geri kalanları herkese dağıtmaya başladım. Yetmedi; dışarı
çıktım, biraz daha aldım. Çiçekçi kadın şaşırmıştı, dayanamadı, “Abla, bugün
bayram mı?” diye sordu. “Evet,” diye bağırdım elimde çiçeklerle yürüyüp
giderken, “Bilmiyor musun, bugün bayram!” Gerçekten bayramdı; bütün gün
mutluydum ve bir şeyleri daha atlattığımı sandım, ta ki akşam beni gene ölüm
korkusu sarıncaya dek. Biraz merdiven çıkma, biraz ağırca bir yemek günün bütün
sevincini yok etmeye yetti; ‘galiba birazdan öleceğim’ duygusu gene yakama
yapıştı.
Benimkisi
yalnızca bir duygu. Oysa seninki somuttu, böbrek nakli olanların kaç yıl
yaşayacağı aşağı yukarı belliydi. Sen, önünde en çok on beş yıl kaldığını bilen
bir insan olarak, on bir yıl ikide bir nabzını dinledin, biraz gazın olsa
yüzünün ifadesi değişti, on bir yıl, ‘ben öleceğim’ bilinciyle yaşadın,
neredeyse sürekli ölümden söz ettin, “Uzatmaları yaşıyorum” dedin ve sonunda
öldün.
On bir yıl
ben ne yaptım bilmiyorum. Sözde sana hiç ölmeyecekmişsin gibi davrandım. Seni
nazlamaktan çok, yaşadığın günü, yaşadığımız günü doğru dürüst yaşaman,
yaşamamız için çalıştım. Sana hastaymışsın gibi değil, normal, sağlıklı bir
insanmışsın gibi davranmak bana daha doğru geliyordu. Seninle elele dolaştım,
sana sarıldım, seni boşadım, göğsüne yaslandım, gece seni uykundan uyandırma
pahasına soğuk ayaklarımı senin sıcak ayaklarına dayadım, seninle dans etmek
istedim, sana yemek yaptırdım, Fafık diye notlar bıraktım, bağırdım çağırdım,
hatta bazen ölümden o kadar söz etmene sinirlenip “Öleceksen öl!” bile dedim.
“Genç sevgili bulma” sözünü diline pelesenk ettiğinde “Adam zaten ölecek, bırak
bulsun” demedim; seninle kavga ettim, seni “kısasa kısas”la tehdit ettim. İkide
bir “İlacını aldın mı?” diye, arada bir de “Niye benimle birliktesin de seni
rahat ettirecek, sana iyi bakacak bir kadınla birlikte değilsin?” diye sordum.
Doğrusu bu
muydu? Kimbilir? Ama yaşadığımız, benim yaşadığım buydu. Benim için sen
ölmeyecektin; sense, öleceğinin bilincinde, bir gün öldün. Ben geride ölüm
korkusuna kapılmış bir kadın olarak kalakaldım. Üstelik ölmem için fiziksel
hiçbir neden yokken (doktorların yalancısıyım).
Sana bana
ölümü anlat demeyeceğim, çünkü on ay altı gündür hiçbir soruma cevap vermedin.
Yardım çağrılarımı geri çevirdin. Ayaklarımı ısıtacak hiçbir şey yapmadın.
Çözemediğim İngilizce cümleler için tiyö vermedin, ben sorunu ya saatler
harcayıp kendime kendime çözmek, ya da başkalarının yardımına başvurmak zorunda
kaldım. Sen fotoğraflarda, suskun, öylece gülümsemekle yetindin.
Sana keşkeli
cümleler de kurmayacağım; keşkeler seni daha çok yaşatır mıydı bilmiyorum
çünkü. Bildiğim, keşkelerin bana yararı yok. Benim sorunum ölüm korkusu ve onu
alt etmek…
02.05.2000
Yorumlar
Yorum Gönder